29 Eylül 2011 Perşembe

Fenerbahçe, Ömer Çelik ve Magna Carta…

Geçtiğimiz günlerde gazetelerde bir haber yayınlandı. Gerçi kısa süre sonra ilgili kişiler tarafından yalanlandı ama biz yine de üzerinde durulmasında fayda görüyoruz. Çünkü söz konusu olay ilk örnek değil, anlaşılan son da olmayacak.

Haberde, bir takım gizli görüşmeler yoluyla Sporda Şiddet yasasının çok ağır olduğu gerekçesiyle yumuşatılmaya ve cezaların bireyselleştirilmeye çalışıldığı, görüşme trafiğinde AK Parti Genel başkan yardımcısı Ömer Çelik’in de yer aldığı, hem iktidar hem de muhalefet partilerinin bu değişikliğe sıcak bakıyor olmalarına rağmen Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe’yi kurtarma operasyonu şeklinde algılanacağı yönündeki endişeler sebebiyle bu çalışmayı spor camiasının yapmasından yana oldukları iddia ediliyordu.

Dediğimiz gibi haber sıcağı sıcağına yalanlandı ama içinde Ömer Çelik ismini görünce biz yıllar öncesine gittik. On yıldan biraz fazla bir zaman önce, takvimler 28 Mayıs 2001’i gösterirken Yeni Şafak gazetesinde Ömer Çelik imzasıyla bir köşe yazısı yayınlandı. AK Parti’nin kurulmasına birkaç ay var ve günümüzün genel başkan yardımcısı o zamanlar Yeni Şafak’ta köşe yazarı. Fenerbahçe de 4 yıl süren bir Galatasaray döneminin ardından şampiyon olmuş. Ve bakınız Fenerbahçeli olduğu anlaşılan sayın Çelik “Fenerbahçe Cumhuriyeti!” başlıklı yazısında neler söylemiş: “Herkes bilir ki, Fenerbahçe Fenerbahçe'den öte birşeydir. Bunun böyle olması, sadece bir taraftarın önyargısı değildir. Sosyolojik temeli olan, katmanlara yayılmış ve hiç kuşkusuz etnik anlamda değil "buralılık" anlamında Türk kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır, "Fenerbahçelilik".

Yazının tamamını almak isterdik ama tabiî ki yerimiz müsait değil ve zaten isteyenler de gazetenin arşivinden bulup okuyabilirler. Ömer Çelik, devamında Galatasaray’ın göz kamaştırıcı başarılarının toplum dinamiklerinin ürünü değil, kendine özgü büyük sermaye vurgulu kök-sınıfsal (?) kimliğinin kendi içinde başlayıp biten ve sürekliliği olmayan bir Galatasaray klasiği olduğunu ima ve analiz ediyordu.

Gel gelelim, Fenerbahçe hiç de öyle değildi. Sayın Çelik’e göre “Fenerbahçe'nin başarısı Türkiye'nin özgün dinamiklerinin ayakta olduğu anlamına gelir.”di. “Eğer Fenerbahçe, herhangi bir şampiyonluk sonrası gözünü Avrupa'ya diken bir takım haline gelmişse, bu durum açık bir toplumsal-siyasal sonucun dip dalgalarının müjdesini verir her zaman.”dı. Fenerbahçe, "Fenerbahçe Cumhuriyeti"ydi. Fenerbahçe Türkiye'nin toplumsal katmanlarının "Magna Carta"sıydı.

Bütün bu ifade ve iddiaları, rakip takımın uzun süren ve bunaltan bir başarı döneminden sonra gelen şampiyonluğun verdiği bir duygu patlaması olarak da okuyabiliriz belki. Uzun lafın kısası, Galatasaray’ın bu başarıları -ne kadar göz kamaştırıcı olursa olsun- biraz “öteki”ydi, “yabancı”ydı ve “arızi”ydi. Fenerbahçe’nin başarılarıysa tamamen yerli ve toplumun öz dinamiklerine aitti. Bu arada Fenerbahçe gözünü Avrupa’ya dikmişti ama diktiğiyle kalmıştı anlaşılan. Aradan 10 sene geçti, Fenerbahçe’nin Avrupa maceralarından aklımızda kala kala Zico döneminde gerçekleşen Şampiyonlar Ligi çeyrek final başarısı kaldı. Az şey midir? Kesinlikle hayır. Ancak Ömer beyin coşkusuna bakılırsa yakın geleceğin Barcelona’sı geliyor sanırsınız. O zaman kulüp başkanının koyduğu üç yıl içinde Avrupa’da kupa kaldırmak hedefi ise unutuldu gitti.

Şike soruşturmasında son karar ne olacak bilmiyoruz. Fakat Fenerbahçe suçlu bulunup da cezalandırılırsa, sayın Çelik’in şu toplumun dinamikleri konusunda neler söyleyeceğini çok merak ediyoruz. O zaman bu dinamikler başarı yerine suç mu üretiyor sayılacaklar acep? Hele iddia ettiği gibi Fenerbahçe Cumhuriyeti Türkiye’nin toplumsal katmanlarının "Magna Carta"sıysa işimiz gerçekten çok zor demektir. Ne diyeceğiz o zaman? Elin Magna Carta’sı dünyanın seyrini değiştiriyor, bizimkiyse… O halde dua edelim de Magna Carta’mız sürecin sonunda aklansın, paklansın, biz de toplum olarak temize çıkalım. Ondan sonra hep birlikte Avrupa’ya gözümüzü dikelim ve kök-sınıfsal olmayan başarılarımızın hayalini kuralım.

30 Eylül 2011, Taraf