18 Ocak 2012 Çarşamba

Kendini çoğunluk sanan azınlığın trajikomik maceraları...


Bir süreden beri Trabzon(spor)luların bu ülkede gizli azınlık muamelesi gördüğünü iddia ediyorum ama bizimkilere bu biraz ağır geliyor. Dün memleketten, yani Trabzon Şalpazarı’ndan gelen haberlere göre köylerde sık sık elektrik kesiliyormuş. Direkler çok eski ve çürükmüş, öte yandan bölgede yoğun bir orman örtüsü olduğu için dallar sık sık elektrik telleriyle temas edip kısa devre yapıyormuş. Yöre halkı şikâyetlerini ilgili kuruma ilettiklerinde de durumu düzeltmek için imkânlarının kısıtlı olduğu cevabını alıyorlarmış.

Söz konusu bölge Karadeniz, başka bir yer değil. 15 yıl kadar önce yapılan bir araştırmada, elektrik, telefon, su vs. faturalarının tahsilât oranının yüzde yüzlere yakın olduğu ortaya çıkmış bir yöreden bahsediyoruz. Neredeyse düz duvarı andıran arazisini, gerektiğinde kendisini iple bağlayarak ekip biçer. Uzar gider, daha bir sürü şey sayabilirim ama canınızı sıkmaktan başka bir şeye yaramaz. Bütün bunlara rağmen gıkını bile çıkarmaz benim hemşehrim. Olmadı gurbete çıkar, hile hurda bilmez, kapkaç bilmez, canını dişine takar çalışır. (Çok mu mikro milliyetçi gidiyoruz? Araştırın efendim, aksini ispatlayın ben de kalemimi kırayım.)

Bunun karşılığında ne muamele görür? Ne görecek, Temel idi, Fadime idi, Hızır idi, Yunus idi diye aşağılanır. Aldırmaz. Güler geçer. Müteahhit olur, müsteşar olur, bakan olur; ama şampiyon olamaz. Çünkü o olabildiklerini de bir yere kadar olur, bir yerden sonra karşısına görünmez duvarlar çıkar, o duvarlar yüzünden Trabzon kökenli Cumhurbaşkanı vilayetine gider de köyüne çık(a)maz. Başkaları gibi olabilse şampiyon da olur.

Son 28 yılda şampiyonluğa giderken defalarca ağır bir dirsek darbesi ya da çalılıkların arasından uzanan sinsi çelmelerle yere indirilmediğini aklı başında kim iddia edebilir Trabzonspor’un? Bilmem kaç defa da sezonun ilk haftalarında kolu kanadı kırılmış, sesini gerekli yerlere duyurmaktan umudunu kesen camia psikolojik bir kırılmayla kusuru kendi içinde aramaya başlayıp kavga dövüşe tutuşunca diğerleri de şampiyonluğu kendi aralarında güle oynaya paylaşmışlardır. Temel’le Fadime de ülkeyi güldürmeye devam etmiştir, sivri zekâlı (!) maceralarıyla... Başka yörelerde böyle komik olaylar olmuyor mu acaba, anlatıp da gülsek şöyle yöresel isimleri başrollere oturtarak?.. Ne dersiniz? Var mı Trabzonluların böyle hakları? Örneğin birlikte izine giden iki ev arkadaşı öğretmen, prizden hiç çıkarmadıkları elektrik sobasını kapatıp kapatmadıkları üzerine otobüste iddiaya tutuşabilirler mi dersiniz?

Her nasıl yapılmışsa, bu illüzyon Trabzonluya yutturulmuştur. Aslında aşağılanmaktadır ama görünüşte bundan eser yoktur. Trabzonlu da “bize her yer Trabzon, Trabzon Türkiye’nin T’sidir, çimentosudur” diye kendini avutmaktadır.

Bu garabeti çözmeye bizim ilmimiz yetmemektedir. İbni Sina gibi, mikrobun varlığını seziyor ama tanımlayamıyor, tedaviyi ortaya koyamıyoruz. Trabzon(spor)lu şikeyi, parayı, aşk, kin, nefret ve ıstırabı bir yana bırakıp bu konuya odaklanmalıdır. Problem azınlık muamelesi gördüğü halde kendini çoğunluk sanmak ve ona göre davranıyor olmaktır. Yoksa bedelini kuruşuna kadar ödediği hizmeti sağlıklı bir şekilde alamadığı halde yine de hakkını yeterince aramamak nasıl açıklanabilir, aynı hizmetten kaçak olarak yararlandığı halde yine de memnun olmayan milyonlarca insanla aynı ülkede yaşıyor ve bunu da biliyorken?..

18.01.2012, Taraf