27 Şubat 2013 Çarşamba

Ağlamak güzel midir?


Geçen hafta sonu Feshane’deydik. İstanbul’da faaliyet gösteren Trabzon derneklerinin üst kuruluşu statüsünde iki federasyondan biri olan Trabzon Federasyonu’nun düzenlediği Trabzon Günleri etkinlikleri İstanbul’da yaşayan Trabzonluların olağanüstü ilgisine sahne oldu. İstanbul’da uzunca bir süredir Trabzon’la ilgili bu çapta bir organizasyon düzenlenmemişti, bu organizasyonun da nasıl geçeceği merak konusuydu. Fakat perşembeden başlayarak pazara kadar devam eden etkinlikler özellikle cumartesi ve pazar günleri izdihama dönüştü. İnsanlar orada dört gün boyunca memleketlerini yaşadılar ve teneffüs ettiler. Bu kadar büyük bir ilgiyi sanırım kimse beklemiyordu.

Trabzon dışında yaşayan milyonlarca Trabzonlu var, bunların da hatırı sayılır bir miktarı İstanbul’da bulunuyor. Bu Trabzonlular, hem memleketlerine hem de takımlarına Trabzon’da yaşayan Trabzonsporlulardan daha fazla aidiyet besliyorlar. Gurbet sosyo-psikolojisini göz önüne aldığımızda bu da anormal bir durum değil. Bu açıdan bakıldığında, Trabzonspor taraftarının çoğunluğunun il dışında yaşıyor olması pek de dezavantaj gibi durmuyor. Çünkü büyük şehirde insanlar kimlik ihtiyacını daha fazla hissediyorlar ve memleket kimliği ile kulüp (Trabzonspor) kimliği birbirini besleyerek canlı tutuyorlar. Kemençenin, horonun, kolbastının, hamsinin, tereyağının ve dahi pek çok şeyin izini takip ettiğinizde yolunuz Trabzonspor’a çıkıyor. Trabzonlular birkaç nesildir gurbette yaşıyor olmalarına rağmen ne takımlarından vazgeçiyorlar ne de yöresel kültürlerinden…

Trabzonlular oradaydı; ya Trabzonspor?

Herkes her fırsatta Trabzon şehrinin takımı taşıyamadığını, takımın şehre büyük geldiğini söylüyor. O halde yükü gurbette yaşayanlar sırtlamalıdır. Bunun yolunu açacak olan da en başta Trabzonspor’u yönetenlerdir. Pekâlâ, hafta sonu Trabzonlular Feshane’de birbirini çiğnerken Trabzonspor neredeydi? Evet, etkinliğin her tarafında hâkim renkler bordo maviydi ama Trabzonspor resmi anlamda ortalarda görünmüyordu. Sadece Gurbetçi Gençler taraftar grubu genişçe bir stand açmıştı ve etkinlik boyunca ortamı hayli renklendirdiler sağ olsunlar.


Bu eksiklik organizasyonu tertip eden Trabzon Federasyonu’na mı aitti yoksa kulübe mi bilmiyorum ama kulüp yönetiminin böyle eksikliklerde sabıka dosyası hayli kabarık olduğu için kuşku ve düşüncelerimiz onların üzerinde yoğunlaşıyor. Rakip takımların başkan ve yöneticileri ülkenin en ücra köşelerinde taraftar derneği ya da lisanslı ürün mağazası açılışlarına katılırken Trabzonspor’u yönetenlerin benzer konulardaki kayıtsızlığını akıl almıyor.

Trabzonspor, Türkiye’de kurulu düzende bir çıkıntıdır ve sistem de onun başarısından pek memnun kalmıyor olabilir. Bir yandan legal çerçevede bu durumla mücadele ederken öbür yandan da mevcut potansiyeli maksimum düzeyde harekete geçirmek gerekiyor. Tamam, ağlamak güzeldir belki ama hayat gülenden yanadır her zaman.

27.02.2013 Taraf


20 Şubat 2013 Çarşamba

Trabzonspor ve determinizm



Trabzonspor camiasında şu anda korkunç bir düşünce hâkim: “Sistem” Trabzonspor’u küme düşme hattına kadar indirecek, sonra güya kurtaracak, böylece bir tür ödeşme sağlanacak. Yani “Fenerbahçe’yi düşürmedik ama bakın sizi de kurtardık, hadi öpüşün de barışın” diyecek. Daha ileri gidip, Trabzonspor’un küme düşürüleceğini iddia edenler de mevcut.

Sanırım kimsenin rahatlıkla “kesinlikle olamaz” diyemeyeceği ve bir Avrupalıya anlatsanız küçük dilini yutacağı bir şeye, bu kadar kolay inanılmasında ciddi bir sorun görmüyor musunuz siz de benim gibi? Bir ülkede insanlarda adalet duygusu bu kadar hırpalanmışsa o ülkenin hali nicedir?

Bu topraklarda -ne mutlu ki- Güneydoğu sorunu bitmek üzereyken, şimdi de Kuzeydoğu sorunu mu çıkarılmak isteniyor acep? Yoksa taa Osmanlı’nın son demlerinde İstanbul düşman tehdidi altındayken, durumdan vazife çıkararak gönüllü alay kurup İstanbul’u korumaya gelen insanlar için “nasılsa bunlar isyan filan edip zarar vermez, çok çok da damarlarına fazlaca basarsak biraz taşkınlık yaparlar o kadar. Vuralım enselerine lokmalarını alalım” mı diyorlar?

Yeterince açık yazamamış olabiliriz. Biz yazının başında sözünü ettiğimiz düşünceye katılıp katılmamaktan ziyade, halkta böyle bir düşüncenin bu kadar kolay hâkim olabilmesinde problem olduğunu düşünüyoruz. “Amma da büyüttün. Altı üstü bir top meselesi” diyecek bir Taraf okuru herhalde yoktur ama biz yine de futbolun sosyal bir ayna olduğunu hatırlatalım. Birçok ülke gibi Türkiye’nin de metabolizmasını futbol üzerinden okumak mümkün. Toplum hayatının hiçbir alanında olmayan adalet duygusu futbolda da olmuyor.

Futbolu düzelterek toplum hayatının tamamına çeki düzen verilmesi mümkün değil, ancak futbolda adalet tesis edilebilirse o zaman aynaya bakanın halini görüp de utanması, kendini bir nebze olsun hizaya sokması gerçekleşebilir.

Trabzonsporlular, kendilerini yakın zamana kadar ülkenin birinci sınıf vatandaşı zannettikleri için hâlihazırda büyük bir kafa karışıklığı yaşamaktadırlar. Önce azınlık muamelesi gördüklerini kabul ve idrak ederek bunun üzerine stratejiler üretip geliştirmelidirler. Bu konuda da bilinçlenmenin başladığını düşünüyoruz. 1 Ocak 2012’de Taksim’de eylem yapmak için günlerce hazırlık yaptıktan sonra “yetkililer” tarafından buna izin verilmeyince birçok kimsenin kafasına dank etti. Neredeyse birinci yılını dolduracak olan temiz futbol eylemleri de bu farkına varmanın getirdiği arayışların bir ürünü bize göre.

Mesele üstü örtülü bir sınıf mücadelesi midir yoksa –tabiri pek sevmesek de- Türkiye üzerinde oynanan oyunlardan biri biterken öbürü mü başlamaktadır bilmiyoruz. Ama basit bir teneke inatlaşması olmadığı açıktır. 100 yıl önce o günün şartlarında 1000 kilometre tepip payitahtı korumaya gönüllü giden insanların hassasiyetlerinin aynen yaşadığını görüyoruz, biliyoruz. Bu hassasiyeti suistimal etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Bir şey daha… Sosyolojide determinizm sökmez. Ne kadar körü körüne vatan millet aşkıyla yanarlarsa yansınlar, bir kesimin üstüne çok fazla gidilirse ne tarafa patlayacağı hiç belli olmaz.  

20.02.2013 Taraf

13 Şubat 2013 Çarşamba

Trabzonspor’da sorun nerede?


Yaklaşan bir Trabzonspor- Fenerbahçe maçı öncesi yine enteresan şeyler oluyor. Fenerbahçe’nin geçici görevle yurtdışına gidip dönen futbolcusu Emre Belözoğlu’nun ana tarafından memleketi Trabzon Maçka’da bir okul yaptırmak niyet ve hevesinde olduğu açıklandı ve hemen içi kalaylı Trabzon kazanları kaynamaya başladı. Küçük bir azınlık bu “hayır işi”ni normal karşılarken ezici çoğunluk yine öfke nöbetleri geçiriyordu. Yine eş zamanlı olarak Fenerbahçe başkanı Aziz Yıldırım’ın bu hafta sonu Trabzon’da oynanacak maça gitmeye karar verdiği medyaya yansıdı.

Trabzonspor ile Fenerbahçe’nin sadece saha içinde oynanıp biten bir maçını hatırlamıyoruz dersek yalan olmaz sanırım. Eski başkan Ali Şen de Trabzon deplasmanına gidecekleri zaman Rize’de kamp yaptırırdı. Hem belki oralarda fazladan iki taraftar kazanılırdı hem de az ya da çok mevcut olan Fenerbahçe taraftarlarının sevgi gösterileri komşu Trabzon’un gözüne sokulurdu.

Bunlar normal ve alışık olunması gereken şeyler. İlk kez olmuyorlar. Fakat Trabzonsporlular başkanlarıSadri Şener’den tuhaf davranışlar görüyor ve hem şaşırıyor hem de öfkeleniyorlar. Geçen pazar günü Sivas deplasmanında ev sahibi takımın başkanıyla pek samimi pozlar verdi Sadri Şener. Trabzon şehrine küsmüş bulunduğu için Avni Aker’e maça gitmeyen Sadri Şener. Ev sahibi takımın başkanının kim olduğunu ve yakın geçmişte hangi hadiselere adının karıştığını başta Trabzonspor taraftarları olmak üzere cümle âlem bilmektedir ama galiba Sayın Şener unutmuştur. Unutmuştur diyoruz, çünkü bir zamanlar bildiğini varsayıyoruz.

Yönetim kâğıt üstünde

Trabzonspor’da yönetim kâğıt üzerinde mevcuttur, fiilen yoktur. Olsaydı bir ya da birkaç üyesinin başkanın ne yapacağı hakkında bir fikri bulunur, yapacağı şeyin doğru ya da yanlış olacağı konusunda başkanı uyarırlardı elbet. Görünüşe bakılırsa onlar da ipin ucunu koyuvermişler, kulübü kendi hâline bırakmışlardır.
Muhalefetsiz bir iktidar hâli her zaman tehlikeli ve sağlıksız kabul edilir. Ortada çok başarılı bir iktidar varsa bile bu böyledir. Ancak karşısında muhalefet bulunmayan iktidar, bir de başarısızsa, gelecekte ne gibi vahim sonuçların ortaya çıkacağı tahmin bile edilemez. Hâlihazırda boş durmayıp muhtelif platformlarda çalışmalarını sürdürenler olduğunu biliyor; suyun umut, tahmin ve temennilerimiz doğrultusunda aktığını görüyoruz. Bu suyun gücü karşısında statüko duvarlarının uzun süre dayanması da mümkün değildir.

Tolunay Kafkas üç ay süre istedi

Yazıyı bitirmek üzere olduğumuz dakikalarda Tolunay Kafkas bir basın toplantısı yaptı ve işleri düzeltmek için üç ay süre istedi. Bir teknik adamın Trabzonspor takımında işleri düzelttiğini daha önce gördük, ancak bu kronik problemlerin bertaraf edilmesini sağlamadı, her seferinde eskiye dönüldü. Takımın sahada çok iyi olması yetmiyor. Yönetim anlayışının değişmesi gerekiyor. Biz de onu bekliyoruz.

13.02.2013 Taraf

6 Şubat 2013 Çarşamba

Trabzonspor alternatifsiz değildir


Tek çiçekle bahar gelmez” denir ama kışın zorlu şartlarından bunalan ve tabiatın bir an önce uyanmasını bekleyenlere bunu anlatmak zordur. Genel tablo ne olursa olsun, galibiyet sonrası olumsuz, mağlubiyet sonrası olumlu şeyler yazmak ise daha da zordur. Fakat ilerleyen zamanlarda “ben zamanında bunları yazıp söylemiştim” diyebilirseniz, mutlak manada tutarlı ve yararlı bir fikir adamı olabilirsiniz. Yoksa kahvede kaçan golden sonra kaçıranın yedi sülalesini kalaylayan, bir sonraki (belki de aynı) maçta attığı golden sonra alkışlayan adamdan bir farkınız olmaz.

Biz, Şenol Güneş’in görevden ayrılmasından daha öte ve öncelikli problemler olduğunu düşünüyoruz. Hep söylediğimiz gibi bir kulübün başarısı ve başarısızlığı yönetimden sorulur. Başarısız teknik direktörü görevden almak (ya da istifasını kabul etmek) da bir yönetim tasarrufudur ve sonuçta kendilerinden beklenen başarıya ulaşmaya yönelik bir hamledir. Kafaları karıştıran, istifası kabul edilen teknik direktörün hem camia hem de Türk futbolu için herhangi bir isim olmayışıdır.

1993 senesinde Trabzonspor İstanbul’da Beşiktaş’a 7-1 yenildiğinde de kulüp başkanı Sadri Şener, teknik direktör Şenol Güneş’ti ve o zamanki yönetim teknik direktörü değiştirmek yerine kendisi görevden ayrılmayı tercih etmişti. Ardından yenilenen bir yönetim ve güven tazelemiş bir başkan, birkaç hafta sonra aynı teknik adamla rayına giren bir takım hatırlıyoruz. Sayın başkan bu sefer tercihini farklı yönde kullandı. İnşallah yerinde bir karardır, bekleyip göreceğiz.

Yukarıda “daha öte ve öncelikli problemler”den söz ettik. Biz saymadık bilmiyoruz ama bir büyüğümüzün ifadesiyle iki yılda sadece üç kez toplanabilmiş, teknik direktör istifasında bile toplanmaya gerek duymamış bir yönetimi ile Trabzon’daki maçlara gelmeye lüzum hissetmeyen bir başkanı var Trabzonspor’un. Biri çıksın da bunun sağlıklı bir yapının görüntüsü olduğunu söylesin. Ancak gel gelelim, Trabzonspor’da özellikle şike sürecinde yönetim dahili ve haricinde ortada başkandan başka bir aktör görünmüyor. Başkan görevini bırakacak ya da muhtemel ve müstakbel bir kongrede yenilecek olsa yerine gelecek kişinin kim olabileceği ve malûm süreçte nasıl bir tavır takınacağı bilinmiyor.

Bu bilinmezlik hali insanları travmatik bir koruma hissine itiyor. Başkanın bazı yanlışlarını görmezden gelmeye, hâttâ ileri giderek bazı yanlış tutumların Türkiye şartlarında yanlış sayılamayacağını iddia etmeye başlıyorlar. Tabii ki illegal şeylerden söz etmiyoruz, yoksa başkanın en önemli özelliği kulübün üzerindeki büyük şampiyonluk baskısına rağmen şikeli sezonda pisliğe bulaşmamış olması. Kredisi de büyük ölçüde buradan geliyor.

Kısa keselim, yerimiz dar ve oynayamıyoruz. Trabzonspor yönetimi alternatifsiz olmamalıdır ve bize göre değildir de. Fakat Sadri Şener görevi başında bulunsun bulunmasın, farklı isimlerin artık kendilerini bir şekilde göstermeleri, ciddi bir(er) alternatif olduklarını ortaya koymaları gerekmektedir. Milyonlarca mensubu ve yetişmiş insanı bulunan bir camia alternatifsiz olur mu? 1989’da başkan adayı olmadan kongre yapmıştı bu kulüp, çeyrek asırda hiç mi bir şey değişmedi?

06.02.2013 Taraf