Pazar günü bizim medyada bir haber çıktı. Habere göre
Romanya’da bir gazete Fenerbahçe-Vaslui eşleşmesini konu ettiği bir yazının
başlığında şike hadisesine gönderme yapmış. Asıl dikkatimizi çeken bizim medyanın
böyle haberler karşısında değişmeyen tepkisi oldu. Bu göndermeyi çirkinleşme
olarak yorumlamıştı bizimkiler.
Aklıma hemen Fatma Whitbread adlı eski cirit atıcı geldi.
1983’te İngiltere adına yarışırken ilgimizi çekmiş ve hayat hikayesini hemen öğrenivermiştik.
Aslen Kıbrıs Türkü olan Whitbread, bebekken ailesi tarafından terk edilmiş ve
14 yaşında öğretmeni Margareth Whitbread tarafından evlat edinilmiş. Aynı
zamanda bir cirit öğretmeni olan analığı kendisini cirite yönlendirmiş. Günler
ilerledikçe Fatma’nın küçük yaşta yine bir Türk tarafından tecavüze uğramış
olduğu da ortaya çıktı. Şampiyonanın sonlarına doğru Fatma Whitbread “Kendimi
Türk saymıyorum!” diye bir ifade kullanınca büyük gazetemiz cevabı yapıştırdı:
“Biz de onu!”
Kızcağızın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiş
ama bizim için onların zerre kadar önemi yoktu. Her hal ve şartta ulusuna (?)
aidiyet göstermesi gerekiyordu çünkü.
90’lı yılların ortalarına doğru adını şimdi hatırlamadığım
ciddi ve itibarlı bir Alman dergisi, kapak resminde Türk bayrağı ile enjektörü
birlikte gösterilmiş, bu da bizim milli onurumuza çok ama çok dokunmuştu. Enjektörün
ne anlama geldiğini, 90’lı yıllarda bu ülkede uyuşturucu trafiğinin hangi
düzeyde olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım. Herkesin bildiği bu gerçek
bizi rahatsız etmiyordu da yabancı basın haberi yapınca feryadı basıyorduk.
Bunlar gibi daha pek çok örnek verilebilir. Ben çok merak
ediyorum, bu hastalıklı psikoloji nasıl ve ne zaman düzelecek… Biz kabile miyiz
ki içimizdeki problemlerin boyut ve ciddiyeti ne kadar büyük olursa olsun,
“dışarıdakiler”in bundan haberdar olması kadar önemli değildir.
3 Temmuz’dan sonraki süreçte birçok defalar yazıp çizdiğimiz
bir gerçek var(dı): Süreç Türkiye’de hangi karara bağlanırsa bağlansın, dünya
konjonktürüne aykırı bir mecrada ilerleyemezdik. Eski tabirle eller mersine,
biz tersine gidemezdik yani. Biz aşamadığımız problemleri yok farzederek
kendimize sahte bir gerçeklik üretiyor, o gerçeğin içinde yaşamaya başlıyor,
günün birinde realite duvarına toslayınca da o duvarı oraya dikene (!)
kızıyorduk. Tıpkı son olayda olduğu gibi. Göreceksiniz, Rumen basınının tavrı
sadece başlangıçtır, şike ve şikeci göndermeleri devam edecektir.
Bunlar elbette hoş şeyler değil, keşke Türkiye iç
dinamikleriyle zaruri değişiklik ve düzenlemeleri kendisi yapabilse. Ancak
olmuyor, Türkiye hep geç kalıyor. Hem uygar dünyanın bir parçası olmak istiyor
hem de o dünyanın gerek ve gerçeklerini kabul etmek istemiyor. Sabah erken
kalkıp yapması gereken bir iş olduğu ve işin önemini bildiği halde bir türlü
uykusundan vazgeçemeyen biri gibi. Hâttâ kendisini kaldırmak isteyenleri
tersleyen biri… O ters hareketleri göze alıp uyandırmak gerek onu. Hepimizin
iyiliği için.
25.07.2012, Taraf
25.07.2012, Taraf
Evet maalesef böyle bizde şikeci fener olun ca medya devlet herkes bu hırsızı şikeciyi koruyup kollama sevdasında neden acaba? Bence onlarda hırsız da ondan yoksa bu kadar insanı karşına alıp onların hakkını hiçe saymak olsa olsa şikecilik hırsızlık olur ALLAH sonumuzu hayırlı eylesin
YanıtlaSil