Dikkat edilirse futbol taraftarının sebep olduğu şiddetle
siyasi amaçlı gösterilerdeki şiddete aynı oranda müdahale edilmiyor, daha
doğrusu spordaki şiddet açıkça hoş görülürken siyasi amaçlı masum yürüyüşler
bile güvenlik kuvvetleri tarafından çok sert müdahalelere maruz kalabiliyor.
Bunun sebebi ne olabilir?
Spor -yani bizde ve pek çok ülkede futbol- taraftarlığı
olgusu, insanları yönetme araçlarından biridir. Herkesin bildiği ve bir çoğunun
yerli yersiz kullandığı 3 F
konusunu hatırlatmaya gerek görmüyorum. İnsanların ve kitlelerin toplam
zihinsel ve fiziksel enerjileri bellidir. Bu enerji yanlış ve tehlikeli
mecralara kanalize olup da baş ağrıtacağına, futbol gibi şampiyonluktan öte köy
olmayan bir dünyada paratoner vasıtasıyla toprağa verilse çok daha evladır.
Arada toprağa birkaç damla kan ve bir iki cansız beden düşse bile bu çok daha
büyük faciaları önlediği için ehven-i şer (!) kabul edilir. Bırakın sokağı,
stadyumun içinde bile cinayet işlense, bu haber gündemi çok fazla meşgul etmez.
Gelgelelim, siyasi amaçlarla sokaklara dökülenler farklıdır.
Onların talepleri masum şampiyonluk isteğinden çok daha başka ve tehlikelidir.
Bir kupayla ya da seneye ertelenen umutlarla kandıramazsınız onları. Rejimi değiştirmek,
ülkeyi bölmek gibi uğursuz hayırsız işler peşindedirler. O yüzden onlara göz
açtırmamak, sokağa döküldüklerinde hemen tepelerine binmek lazımdır, yoksa çok
kötü şeyler olur.
Halbuki fena halde gözden kaçan bir gerçek var:
Şimdi Avrupa’da hangi maçı seyretsek tribünler tamamen dolu
görünüyor ya, eskiden hiç de öyle değildi bu durum. Örneğin 1981-82 (o zamanki
adıyla) Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Aston Villa ile Bayern Münih oynadı
ve her iki takımın da kale arkalarında birkaç bin taraftarı vardı. Tribünlerin
geri kalanı da ciddi anlamda boştu. Futbol kalitesi hiç de fena olmayan 1982
Dünya Kupası’nda birçok maç boş tribünlere oynandı. O günleri bilmeyenlere
komik gelebilir ama öyleydi. 1985’te meydana gelen Heysel faciasından sonra hem
İngiltere hem de UEFA uyandı ve şiddetin önlemlerini aldı. Ondan sonra
Avrupa’da tribünler dolmaya başladı, sonunda bugünkü noktaya geldik.
Türkiye’de hâlâ futbolda şiddete göz yumarak yönetme
stratejisi uygulanıyor. Fakat tribünler boşalıyor, televizyonlardaki spor
programlarının izlenme oranları ve spor gazeteleri tirajları düşüyor. Allah
Heysel gibi bir faciadan korusun ama en iyi ihtimalle ortada ülkeyi futbol
üzerinden yönetme vasatı kalmayacak.
Yönetme yönetilme işlerine bizim aklımız fazla ermez, erdiği
kadarını yazıp çizdik. Fakat futbola ilginin tehlike sınırının altına düşmemesi
için şiddete göz yumulmaması, gereken önlemlerin alınması gerekiyor. Sanırım
pek çok kişi de takdir eder ki, bu ülkenin bir tarafında taşlanan boş otobüsü
günlerce konuşup, başka bir tarafında komisere bıçak çekeni, polis arabasını
hurdaya çevirenleri görmezden gelmekle olmaz. Hâttâ böyle yaparsanız her şey
daha beter olur.
05.12.2012 Taraf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder