Kuşak farkı, toplumsal düzenin işlemesi açısından her zaman
önemli bir sorun teşkil eder. Fakat bizim gibi hareketli toplumlarda bu sorun
çok daha ciddi ve büyüktür. Daha net anlaşılabilmesi için iki uç örnek
vereceğiz: Bir Batı Avrupa ülkesi düşünün. Her şey yerli yerine oturmuş, evli
evinde, köylü köyünde, şehirli şehrinde. Öyle büyük göç hareketleri yok. Toplum
hayatını derinden etkileyecek sarsıntılara da pek rastlanmıyor. Bir aile söz
gelişi 300 yıldır aynı adreste oturuyor. Nesiller boyunca o evde doğmuş
büyümüşler. Dede profesör, baba da öyle, oğlan da master yapıyor. Bu ahval ve
şeraitte dede ile torun arasında mutlaka bir kuşak farklılığı olacaktır ama bu
ne kadar bir farklılık olabilir?
Bize gelelim. Dede okuma yazmayı askerde öğrenmiş, baba orta
ya da lise mezunu, torun birkaç dil biliyor, sık sık yurt dışına gidip geliyor.
Arada savaşlar, depremler, darbeler, muhtıralar, yokluklar, kuyruklar, anarşi,
terör. Bunların hepsi nesillerin hafızasında yer ediyor, davranış kalıpları ve
reflekslerini olumlu-olumsuz etkiliyor. Hepsinden beteri koskoca bir göç olgusu
var. Şu bizim dede köyde yaşıyor, baba kasaba ya da kentin varoşlarında, oğul
da havuzlu villada. Sanırız farkın çok daha büyük olacağını söylemeye bile
gerek yok.
Başta söylediğimiz gibi uç örnekler verdik. Nasıl ki (benim
dahil olduğum) Trabzonspor’un bütün şampiyonluklarını görmüş en genç nesil, şu
anda 20 yaş grubunda bulunan taraftarın Şenol Güneş’i birkaç dakikalık
görüntülerle bile olsa sahada oynarken hiç görmediğini düşünememektedir,
halihazırda Trabzonspor’da yönetici ya da yönetici adayı pozisyonunda bulunan
50-60 yaş kuşağı da bizleri ve daha genç nesilleri anlamamaktadır. Trabzonlular
hem göç hadisesinden hem de şu yukarıda tasvir ettiğimiz Türk ailesinin takip
ettiği seyirden birinci derecede etkilenmişlerdir çünkü.
Buna ilave olarak, Trabzonspor özelinde bir başka kuşak
sorunu daha karşımıza çıkmaktadır. Trabzonspor camiası, şampiyonluk görerek
taraftar olanla görmeden taraftar olan şeklinde görünmez ama kalın bir çizgiyle
ikiye ayrılmaktadır. Birinci sınıfta yer alanlar kendileri hiçbir katkıda
bulunmadıkları halde gelen başarılar sonrası, bu başarıların Trabzon şehri ve
insanının bir takım üstün özelliklere sahip olması hasebiyle kendi doğallığında
geldiği gibi biraz da kaçınılmaz bir yanılgının esiri olmuşlardır. Ortada
yıldız oyuncularını satıp yerine gençleri monte ettiği halde şampiyon olup
duran bir takım vardır. Bu kitle taraftarı olduğu takımın başarısı için hiçbir
çaba sarf etmemiştir, çünkü böyle bir şeye lüzum olmamıştır.
1984’teki şampiyonluktan sonra yetişen nesil, kendi
döneminin şartları icabı özellikle yurt dışındaki gelişmeleri daha yakından
takip edebildiği için farklı bir taraftar profili geliştirebilmiştir. Başarı
kolay değildir, eskilerin beklediği gibi kendiliğinden filan gelmeyecektir. O
halde tribünde alkışlamaktan çok daha fazlası yapılmalıdır. Buna da yeni nesil
hazır ve nazırdır. Eskilerin tecrübelerini de yanlarına alarak, yeni ve çok
daha sağlıklı bir kurum inşa edebileceklerdir.
29.08.2012 Taraf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder