İstanbul’da 27 haftadır devam eden bir eylem var. Her
cumartesi günü Taksim Meydanı’nda bir grup futbolsever toplanıyor, pankart ve
dövizlerle bir süre sessizce eylemlerini yaptıktan sonra dağılıyorlar. Cumartesi
Anneleri’nden ilham aldıkları açık, zaten bunu kendileri de açıkça söylüyor
eylemciler.
Eylemciler ağırlıkla Trabzonsporlu ama onlar hem dertlerinin
sadece şike ve kupa olmadığını söylüyorlar hem de Türkiye’de temiz futbol
isteyen her takım taraftarını eylemlere bekliyorlar. Eylemlerde kişi sayısından
çok sürekliliğe önem veriyorlar ve eylem yaz aylarında verilen Ramazan arası
hariç, her cumartesi kesintisiz devam ediyor.
Türkiye toplumu, “eylem” kavramına hâlâ ürkek yaklaşıyor.
Bunda hem derin kodların hem de yakın
geçmişin olumsuz izlerinin etkisi var. Derin kodların arasında, özellikle Sünni
İslam geleneğinde “ulu'l-emre itaat” kavramı bulunduğu için yönetici sınıfına
itiraz, karşı çıkma, hak arama gibi kavramlar bilinçaltlarında soğuk bir
şekilde yankılanıyor, insanlara itici geliyor. Halbuki meseleye İslam
çerçevesinden baktığımızda, Hz. Ömer’in “yanlış yaparsam beni neyle
düzeltirsiniz?” sorusuna karşı “kılıcımızla düzeltiriz” cevabının geldiğini ve
kendisinin de bu durum karşısında Allah’a hamd ettiğini görürüz. Nasıl olmuştur
da bu ulu'l-emre itaat kavramı toplumun reflekslerine bu kadar fazla yön verir
hale gelmiştir, incelenmesi gereken bir meseledir.
“Temiz futbol istiyoruz” eyleminin bir amacı da toplumdaki
bu öğrenilmiş çaresizlik duygusunu kırmaya çalışmaktır. Uzun ince bir yoldur,
kitleselleşmekten ziyade sürekliliği öncelemiştir. Nitekim ağır ağır da olsa
İstanbul’daki eyleme katılanlar artmaya, eylem Bursa, Kocaeli ve Trabzon’da da
gerçekleştirilmeye başlamıştır.
Trabzon demişken, aynı konuya paralel bir başka konuyu da
değinmemiz icap ediyor. Orada eylemi ilk kez gerçekleştiren arkadaşlar, halkın
son derece duyarsız kaldığını, eylem esnasında gelip geçenlerin dönüp bakma
bile bakmadıklarını söylüyorlar. Arkadaşlar herhalde orada daha fazla katılım
olacağını, hiç değilse duyarlılığın bu kadar düşük seviyede kalmayacağını
varsaymışlardı.
Oysa uzun zamandır Trabzon’daki Trabzonspor taraftarının
kulüple ilgili her konuda genel bir duyarsızlık içinde olduğu konuşuluyor,
yazılıp çiziliyor. Daha birkaç gün önce görüştüğüm İstanbul’da yaşayan ve kulübe
destek amacıyla çok sayıda kombine bilet alıp Trabzon’da bırakan bir dostumuz,
ara sıra Trabzon’a maça gittiğinde yakınlarını sadece maç için geldiğine
inandırmakta zorluk çektiğini söyledi.
Öyle anlaşılıyor ki şehir 96 sonrası olduğu gibi şike
sürecinde de içine kapanmış. İstanbul’daki dostlar, Trabzon’da yaşayanların
Trabzonspor’u kanıksamışlıklarının giderilmesi için takımın geçici bir süre
şehirden uzaklaştırılması gerektiğini ileri sürüyorlar ama ben bu psikolojiye
sahip bir kitlenin, “alın takımınızı gidin, hepten sizin olsun” demeyeceğinden
emin değilim.
Travmayı tedavi etmek dışarıdakilere düşüyor. Temiz futbola
giden uzun ince yolun üzerinde bu ve benzeri görevler de var.
10.10.2012 Taraf
96 yılından beri şehir futbola küsmek için neden arıyordu. Adamların gazetecileri eski yöneticileri yarım ağızla da olsa 96 yılında şike yaptıklarını söylüyor şehrin ileri gelenleri sesini çıkarmıyor. Kimse taraftarın üstüne suçu atmasın. Aslı suçlu olanlar Trabzon'un köklü aileleri malum konstantin takımlarının yönetimlerinde olan ya da onların şakşakçılıklarını yaparak iş yürütenler. Ne zaman o insanlar şehirlerinin takımlarını desteklemeye başlarlar o zaman bu taraftarın gerçekte ne olduğunu görürler. Düşün yakamızdan, yemiyoruz artık..
YanıtlaSil