Eskiden işler ne kolaydı. Türk futbolunun içinde debelendiği
kalitesizliğin, yurt dışındaki başarısızlığın en önemli, belki de tek sebebi
tesis ve para olmayışıydı. Onlar tamam olaydı, Dünya’nın en yetenekli
evlatlarına sahip olan şanlı Türk Milleti ne futbolcular yetiştirecekti, ne
futbolcular. Ama işte, ne yapacaktınız… Tesis olmadığı için futbolcu
yetişmiyor, para olmadığı için kaliteli yabancı futbolcu Türkiye’ye gelmiyordu.
Bu hikâye bizi çok uzun zaman idare etti. Zamanla önce son
derece modern tesisler yapıldı ama Türkiye futbolcu fabrikasına dönmedi. Şimdi
para da var ama başarı hak getire. Grafik yükseleceği yerde iyice dibe gidiyor.
Anlaşılıyor ki bu ülkede futbolun derdi tesis ve para
yokluğu değilmiş. Zihniyette sıkıntı varmış, onun çözümü de öyle kolay
değilmiş. Zaten sağlıklı bir zihniyet olsa problemin tesis ve para eksikliğinde
olmadığı da çok önce anlaşılır, ona göre stratejiler geliştirilirdi. Düşünmeyi
ve analiz etmeyi sevmeyen, hayatını ezberler üzerinden kurmaya alışmış ya da
alıştırılmış bir toplum, meseleyi amiyane tabirle altmışaltıya bağlayıp işin
içinden çıkacaktı tabii, her alanda yaptığı gibi.
Bu problemli zihniyet nasıl bir şeydir peki? Televizyonlarda
boy gösteren spor (yani futbol) yorumcuları, Anadolu’da yıldızı parlayan bir
futbolcu hakkında konuşmanın bir yerinde “Onun artık İstanbul’a transfer zamanı
geldi” mealinde bir cümle sarf ediyorlar. İstanbul’a gelmek demek başka bir
boyuta geçmek demekti, Osmanlı’da bir sanatçının vs. imparatorluğun bir
tarafından gelip “saray”a girmesi gibi bir şeydi bu. Gibisi de fazla aslında,
tıpatıp aynısıydı.
Nasıl Osmanlı’da saray ve dışarısı diyebileceğimiz iki
farklı dünya var idiyse, günümüzde de aynı düzen devam edip gitmekte. Devletin
ismini ve formatını değiştirip, kanun zoruyla toplumu yoğurmak o sözünü
ettiğimiz zihniyeti değiştirmeye yetmiyordu, yetmemişti tabii. O zamanlar
halktan kopuk da olsa Saray’dan üretkenlik adına bir şeyler çıkıyordu. Hiç değilse
günümüze kadar gelen ve değerinden hiçbir şey kaybetmeyen bir Sanat Müziği var.
Bugün de birçok alanda üretimin ana merkezi İstanbul, fakat bunca yatırım
yapılan futbolda çoraklık bir türlü giderilemiyor.
Bunun sebebi şudur: Anadolu’daki futbolcu, takımının
şampiyon filan olamayacağını bilir. Amacı kendini bir şekilde İstanbul’a atıp
kurtulmak, olmazsa Anadolu kulüplerinde mevcut şehrin ve Türkiye ortalamasının
çok üzerinde bir gelirle paşalar gibi yaşamaktır. İstanbul’a gelen de dediğimiz
gibi artık kendini kurtarmıştır. Anadolu’da kalan meslektaşlarından çok daha
yüksek düzeylerde bir gelire ve milli formayı giyme şansına sahip olacaklar,
şampiyonluk sevinç ve gururunu (!) yaşamak için de en fazla birkaç sene
bekleyeceklerdir. Bu tiyatronun hiçbir yerinde rekabet denen kalite anahtarı
yoktur. Tam bir kısır döngü söz konusudur, herkes razı olduktan sonra kırmak da
pek kolay değildir.
Bu nereye kadar böyle gider? Tabii ki Truman olup biteni
fark edinceye kadar… Ondan sonra oyun bitecek, gerçek hayata geçeceğiz. Çok
uzun süreceğini sanmıyorum.
24.10.2012 Taraf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder