5 Eylül 2012 Çarşamba

Türk futbolunda hırsızın suçu…


Birkaç yıl öncesine kadar Trabzonsporlular ve Trabzonsporlu olmayıp Trabzonspor’a sempatiyle bakan bazı kimseler, rakipler illegal yöntemlere başvuruyorsa onları sahada yenmekten başka çare olmadığını ve bunun mümkün olduğunu söylerlerdi. Örneğin bir yakınım aynen şöyle derdi. “Hakem bir golünü saymayabilir, iki golünü saymayabilir ama üçüncü golünü mecbur sayacak”  

Ben meşru bir gol atacağım, hakem saymayacak. Bu durumu kabul edeceğim, boyun eğeceğim, uğraşıp didinip bir gol daha atacağım. Yine sayılmayacak. Bir dakika, bir dakika… O niyeymiş o?.. Ben rakibin beher golüne karşılık 3 gol atacağım ve ancak eşitliği sağlayacağım ve bunun adı “düzen” olacak, öyle mi?

Bu asla kabul edilemez bir düşünceydi ve işin garibi hâlâ bu ve benzeri düşünceleri mebzul miktarda savunan vardı. Futbolun patronları bazı takımlara karşı diğer bazı takımlara üç gol avans verecek, (üç gol avans tabiri bir yakıştırma tabii, şu yakınımın sözünden hareketle temsilen öyle söylüyorum) üç gol geriden gelenler bu aşağılık düzeni kabul edecek, maça üç gol önde başlayanlar da bu şartlarda gelen başarıya sevinecekler. Aman Yarabbi…

Bu konu durup dururken aklımıza gelmedi. Birkaç gün evvel bir televizyon kanalında canlı yayınlanan tartışma programında katılımcılardan Erdal Hoş Trabzonspor’un şike mağduru olduğu konusunda yorumlar yaparken, bir başka katılımcı itiraz etti ve “siz de 82 yerine 85 puan alsaydınız” şeklinde garip bir çıkış yaptı. Ortada mahkeme kararıyla tescillenmiş bir şike var ve arkadaşın yaklaşımı bu şekilde. Tevekkeli değil Nasrettin hoca asırlar önce “hırsızın hiç mi suçu yok?” diye isyan etti bu topluma karşı. Toplum da öyle anlaşılıyor ki bir adım ileri gidemedi. Hâlâ bu soru sorulmak zorunda kalındığına göre.

Bakınız, hep söylüyorum: Şimdi eskisi gibi değil, takım tutma yaşına gelen çocuklar çoktan kendilerine Avrupa’dan bir takım seçmeye başladılar bile. Eskiden Türkiye’de futbolseverin başka bir yeri gördüğü yoktu, mecburen bu üç avanslı sistemden keyif almaya çalışıyordu. Kabullenmiş, içselleştirmişti bu durumu. Artık Avrupa ve Dünya yıldızları şifresiz, ücretsiz olarak haftanın birkaç akşamı isteyen herkesin evine misafir oluyor. Aradaki kalite farkı da ortada. Öyle avanslı filan değil, gerçek anlamda bir rekabet düzeni de var. Bundesliga’da geçen haftanın seyirci ortalaması 40 bin küsûr. Bizde bırakın stada gitmeyi, yerli futbolu izlemekten tamamen vazgeçen nice insan tanıyorum. Nereye kadar döner bu değirmen - o da giderek azalan- taşıma suyla?

Bu sezon da Avrupa karnemiz geçer not alamadı. Galatasaray ve Fenerbahçe’den başka hiçbir takımımız eski tabirle Kapıkule’den ötede barınamadı, geri döndü. İki takımın da ne yapacakları meçhul. (Meçhul değil aslında, hepimiz biliyoruz akıbeti) Taraftarın bu takımlara hesap sormasını boşuna beklemeyelim. Bizim toplum hesap sormaz. Bir esnaftan kazık yerse sessiz sedasız gider başka yerden alışveriş yapar. Şimdi de öyle olacak. Bir tuş darbesiyle ulaşabildiği Avrupa futbolunun müşterisi olacak. Hem daha ucuz hem daha kaliteli. 

Görürsünüz. 

05.09.2012 Taraf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder