20 Şubat 2013 Çarşamba

Trabzonspor ve determinizm



Trabzonspor camiasında şu anda korkunç bir düşünce hâkim: “Sistem” Trabzonspor’u küme düşme hattına kadar indirecek, sonra güya kurtaracak, böylece bir tür ödeşme sağlanacak. Yani “Fenerbahçe’yi düşürmedik ama bakın sizi de kurtardık, hadi öpüşün de barışın” diyecek. Daha ileri gidip, Trabzonspor’un küme düşürüleceğini iddia edenler de mevcut.

Sanırım kimsenin rahatlıkla “kesinlikle olamaz” diyemeyeceği ve bir Avrupalıya anlatsanız küçük dilini yutacağı bir şeye, bu kadar kolay inanılmasında ciddi bir sorun görmüyor musunuz siz de benim gibi? Bir ülkede insanlarda adalet duygusu bu kadar hırpalanmışsa o ülkenin hali nicedir?

Bu topraklarda -ne mutlu ki- Güneydoğu sorunu bitmek üzereyken, şimdi de Kuzeydoğu sorunu mu çıkarılmak isteniyor acep? Yoksa taa Osmanlı’nın son demlerinde İstanbul düşman tehdidi altındayken, durumdan vazife çıkararak gönüllü alay kurup İstanbul’u korumaya gelen insanlar için “nasılsa bunlar isyan filan edip zarar vermez, çok çok da damarlarına fazlaca basarsak biraz taşkınlık yaparlar o kadar. Vuralım enselerine lokmalarını alalım” mı diyorlar?

Yeterince açık yazamamış olabiliriz. Biz yazının başında sözünü ettiğimiz düşünceye katılıp katılmamaktan ziyade, halkta böyle bir düşüncenin bu kadar kolay hâkim olabilmesinde problem olduğunu düşünüyoruz. “Amma da büyüttün. Altı üstü bir top meselesi” diyecek bir Taraf okuru herhalde yoktur ama biz yine de futbolun sosyal bir ayna olduğunu hatırlatalım. Birçok ülke gibi Türkiye’nin de metabolizmasını futbol üzerinden okumak mümkün. Toplum hayatının hiçbir alanında olmayan adalet duygusu futbolda da olmuyor.

Futbolu düzelterek toplum hayatının tamamına çeki düzen verilmesi mümkün değil, ancak futbolda adalet tesis edilebilirse o zaman aynaya bakanın halini görüp de utanması, kendini bir nebze olsun hizaya sokması gerçekleşebilir.

Trabzonsporlular, kendilerini yakın zamana kadar ülkenin birinci sınıf vatandaşı zannettikleri için hâlihazırda büyük bir kafa karışıklığı yaşamaktadırlar. Önce azınlık muamelesi gördüklerini kabul ve idrak ederek bunun üzerine stratejiler üretip geliştirmelidirler. Bu konuda da bilinçlenmenin başladığını düşünüyoruz. 1 Ocak 2012’de Taksim’de eylem yapmak için günlerce hazırlık yaptıktan sonra “yetkililer” tarafından buna izin verilmeyince birçok kimsenin kafasına dank etti. Neredeyse birinci yılını dolduracak olan temiz futbol eylemleri de bu farkına varmanın getirdiği arayışların bir ürünü bize göre.

Mesele üstü örtülü bir sınıf mücadelesi midir yoksa –tabiri pek sevmesek de- Türkiye üzerinde oynanan oyunlardan biri biterken öbürü mü başlamaktadır bilmiyoruz. Ama basit bir teneke inatlaşması olmadığı açıktır. 100 yıl önce o günün şartlarında 1000 kilometre tepip payitahtı korumaya gönüllü giden insanların hassasiyetlerinin aynen yaşadığını görüyoruz, biliyoruz. Bu hassasiyeti suistimal etmeye kimsenin hakkı yoktur.

Bir şey daha… Sosyolojide determinizm sökmez. Ne kadar körü körüne vatan millet aşkıyla yanarlarsa yansınlar, bir kesimin üstüne çok fazla gidilirse ne tarafa patlayacağı hiç belli olmaz.  

20.02.2013 Taraf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder