30 Kasım 2011 Çarşamba

Centilmenliğin dozu kaçarsa…

Geçen hafta sonu Trabzon’da oynanan Trabzonspor-Beşiktaş maçı öncesi ve esnasında ilginç görüntülere şahit olduk. Trabzonspor’un son zamanlarda adını fazlaca duyuran bir taraftar grubu, Futbol Federasyonu'nun 4 büyük takımın birbirleriyle oynadıkları maçlara deplasman taraftarı alınmaması kararına tepki amacıyla Beşiktaşlı taraftarları maça davet etti. Karşılıklı dostluk gösterilerinde bulunuldu. Adı geçen Trabzonlu Gençler grubunun liderinin Beşiktaş forması giymesi ise eleştirilere konu oldu.

Kuşkusuz bu olan bitenin ardında iyi niyet vardır ve biz de deplasman yasağını onaylamıyoruz. Daha ötesini söyleyelim, İstanbul’daki maçlarda tribünlerin eşit oranda taraftarlara verildiği günleri çok özlüyoruz. Ancak tam da bu noktada gözden kaçmaması gereken bir incelik var, bize göre çok önemli. Ne demek istediğimizi açıklayabilmek için önce biraz gerilere gidelim:

Yıllar önce Trabzonspor Resmi Kulüp Dergisi’nde İbrahim Can ile yapılmış bir röportaj yayınlanmıştı. Ünlü sanatçı şöyle diyordu: “Galatasaray ve Beşiktaş bizim yumuşak karnımızdır. Fenerbahçe’ye karşı bu kulüplere göre daha fazla antipati besliyor oluşumuz, çocuklarımızı bu kulübün taraftarı olmaktan alıkoyuyor ama diğer ikisine karşı o kadar fazla tepki göstermediğimiz için çocuklarımız Trabzonspor ile onların arasında pek fazla bir fark görmüyorlar ve bir kısmı onların taraftarı oluyor

Kelimesi kelimesine aklımda kalmadı ama mealen böyleydi. Taraftarlığın sosyo-psikolojisinde rekabet vardır, “ötekileştirme” vardır. Husumet ve nefret kesinlikle olmamalı tabiî ama bir taraftar lideri centilmenlik uğruna rakip takımın formasını giyerse orta ve uzun vadede son derece olumsuz sonuçlara sebep olabilir, niyetiniz ne kadar halisane olursa olsun. Bir siyasetçi ya da bürokrat, pozisyonu icabı ve sosyal barış adına tutmadığı takımın formasını da giyer, atkısını da takar, kulüp üyesi de olur. Onlara bakılmaz. Fakat taraftarlığın ta içinde ve rol model pozisyonundaki birisi centilmenlik gösterisini bu kadar ileri götürürse yumuşak karın teorisi pekâlâ devreye girebilir.

Yine yıllar önceki bir yazımızda savunduğumuz gibi rakip taraftarlar maça gelsin, hâttâ onları stadın dışında çiçeklerle karşılayalım, dostluk yemekleri filan yiyelim ama stada girince herkes evine, köylü köyüne… Bundan ileri gidilirse yarın öbürgün çocuklarımızın sırtında da aynı formaları görmeye başlarız da hiçbir şeycik diyemeyiz onlara. Bu toplumun içine kin ve nefret tohumları ekmek demek değildir, fakat rekabetin dozu haddinden fazla düşürülürse renkler de birbirine karışmaya başlar.

Trabzonsporluların çocuklarının başka takımların taraftarları olacakları yönünde bir kaygıları var. Taraftarlığın başarı odaklı bir kavram olarak algılandığı bir ülkede hiç de haksız bir kaygı sayılmaz bu. Eğer geçen hafta sonu gerçekleştirilen centilmenlik aksiyonu Anadolu kulüplerinin taraftarlarına yapılırsa bundan Trabzonspor kârlı çıkar. Trabzonluların çocuklarının Bursasporlu, Sivassporlu, Antalyasporlu olacak halleri yok ama o vilayetlerin çocukları -şu yumuşak karın meselesi yüzünden- kolaylıkla Trabzonspor taraftarı olabilir. Böylece hem taraftarlığın şiddet gibi olumsuz yanları mümkün mertebe bertaraf edilir, hem de taraftar kazanmış olursunuz. Taraftar değilse bile sempati kazanırsınız.

Bir kare görüntüden bir şey olmaz, tek çatlaktan su kaçmaz” dememek lazım. Taraftar olmak grip olmak gibidir. Arkanız terlidir, açık pencereden hafif bir rüzgar vurur ve bir anda şifayı kaparsınız. (Her birimiz taraftarlığımızın nasıl başladığını hatırlayalım lûtfen) İşin kötüsü grip geçer de taraftarlık ömür boyu yakanızı bırakmaz.

30.11.2011 Taraf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder