2 Kasım 2011 Çarşamba

Halka rağmen, halk için…

Garip bir lig izliyoruz. Maçlar oynanıyor, birileri kazanıp diğerleri kaybediyor, birileri atıp diğerleri yiyor. Görünüşte her şey normal, ancak herkes biliyor ki bu bir rüya. Bazı rüyalar vardır ya hani, orta yerinde rüya olduğunu anlarsınız da rüyanın niteliğine göre biteceğine üzülür ya da sevinirsiniz.

Bir süre sonra açıklanması beklenen bir iddianame var. İçeriğinde bazı takımların düşmesi ve bazı takımların da puanlarının silinmesi gibi taleplerin yer aldığı şeklinde söylentiler dolaşıyor. Yakın geçmişte olan bitenler de açıklanacak iddianamenin şakasının olmadığına karine oluşturuyor. Yani gerçekten bir şeyler olacak, taşlar yerinden oynayacak anlaşılan.

Ancak gel gelelim, bazı kesimler bunun bir rüya olmadığına, her şeyin doğal (!) mecraında akıp gideceğine inanmak istiyor. Aylardır tutuklu bulunan başkanları için doğum günü partileri düzenliyorlar, her fırsatta kendisine biat ediyorlar vs.

Daha önce de analiz etmeye çalıştığımız gibi bu sosyal bir sorundur. Bakınız, geçtiğimiz günlerde ülkemizde bir deprem meydana geldi ve yıkılan binalar içinde son yıllarda inşa edilenler de bulunuyor. Halbuki 12 yıl önce yine bu ülkede asrın felaketi yaşanmış ve yapı kalitesinin ne halde olduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştı. O depremin bu topraklardaki son deprem olmadığını da herkes biliyordu. Akıl ve mantığın gerektirdiği şey neydi o zaman? Eski binaları depreme dayanıklı hale getirmek, yeni yapılanları da dayanıklı inşa etmek. Büyük deprem beklenen İstanbul’da böyle bir seferberlik göremedik, yeni yapılan binalar da bilmiyoruz ne kadar dayanıklı inşa edildiler…

Bu gaflet ve dalalet halinde bütün sorumluluğu yönetici kesime yüklemek büyük bir haksızlık olur. Toplum felaket gelince yardımını esirgemiyor ama felaketin geleceğini düşünmek bile istemiyor. Sanki hiç olmayacakmış gibi davranıyor. Van depreminden sonra başbakan “yıkacağız!” deyince bir televizyon programı sokaktaki vatandaşa fikrini sordu. Vatandaş tam anlamıyla kem küm etti. İnanılır gibi değildi doğrusu. Bilimsel veriler depremin kesin olacağını söylüyor, fakat vatandaş oturduğu binanın daha dayanıklı hale getirilmesi konusunda çekimser davranıyor. Hâttâ Mustafa Karaalioğlu’nun yazısından öğrendiğimize göre kentsel dönüşüm projesi mevcut iktidara oy kaybettiriyor. Vatandaş evlerinden çıkarılıp sokağa atılacağına inanıyor.

Şike soruşturmasıyla artık kangren olmak üzere olan Türk futboluna neşter vurulmuştur. Bu daha temiz ve daha kaliteli bir futbol ortamı sağlanması için büyük bir fırsattır. Fakat aynı şu bina kalitesi konusunda olduğu gibi vatandaş (yani taraftar) direniyor, rüyasından uyanmak istemiyor. Fakat eninde sonunda herkes uyanacak, rüyayla gerçeği birbirine karıştıran insanların uyku sersemliğiyle sergilediği komik hareketler gibi kalacak bugün şahit olduğumuz bazı manzaralar.

Gerek şike soruşturmasına ve gerekse deprem konusuna bakış açısında önemli bir noktanın anlaşılmış olması lazım gelmektedir: Bu işler öyle bilinçlendirmeyle, eğitmeyle olmuyor, olacak gibi de değildir. Nasıl ki dünyanın en çok sigara içilen ülkelerinden biri olan Türkiye’de kapalı mekanlarda içilmesi yasaklanmış ve bu yasağa paşa paşa uyulmuştur, bu da iktidara oy moy kaybettirmemiştir… Yıllarca sigaranın zararlarının anlatılması hiç para etmemiştir ve yasaktan sonra sigarayı bırakanların sayısı artmıştır. Bu meselelerde de aynen öyle yapılmalı, doğru neyse en kısa yoldan ona ulaşılmaya çalışılmalıdır.

Halka rağmen halk için” misali oldu, farkındayım ama hapisten yönetilmekte bir sakınca görmeyen, sanki bundan keyif alan bir kitlenin ikna edilerek makûl bir çizgiye getirilebileceğine sizin aklınız kesiyor mu?

2.11.2011, Taraf


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder