29 Şubat 2012 Çarşamba

Bu dikiş patlar...


Yıldırım Demirören TFF’nin yeni başkanı seçildi. Öyle görünüyor ki işi bir önceki Federasyon’dan bile daha zor yeni ekibin. Sanırım pek çok kimsenin söylemeye dili varmıyor ama biz yine de “hayırlı olsun” diyelim. Bizim şer bildiklerimizde hayır, hayır bildiklerimizde şer vardır; inancımıza göre.

Malûm süreçte cereyan eden hadiseler ve yeni başkanın bu hadiselerde üstlendiği rol, takındığı tavırlar nedeniyle Trabzonspor yönetiminin kendisini Federasyon başkanlığı sürecinde açıktan desteklemesi, söz konusu kulübün taraftarları arasında tam anlamıyla infiale sebep oldu. Bilenler bilir, takımın idari ve/veya teknik kadrosunun aldığı tartışmalı kararlardan sonra kimilerine göre aşırı ihtiyatlı bir tavırla “kapalı kapılar ardında neler olup bittiğini tam olarak bilmiyoruz. Bekâra karı boşamak kolay” gibi düşüncelerin etkisiyle temkinli yaklaşımlarda bulunduk. Durum bu sefer ne kadar farklıdır ya da benzerdir bilmiyorum ama bize göre artık su eşeğin kulağına kadar kaçmıştır. Trabzonspor yönetimi zaten süreç boyunca çok kötü bir sınav vermiş, birkaç cılız çıkış dışında taraftarının beklentisini karşılamaktan çok uzak kalmıştır. Şimdi de yeni başkanla yapmışsa nasıl bir pazarlık yapmıştır, neyin sözünü almıştır da kendisini açıktan desteklemiştir? Bunca olan bitenden sonra bir eline ayı, bir eline güneşi verseler yine de Trabzonspor yönetiminin desteği etik ölçüler içine sığdırılamaz diye düşünüyorum. Tepkilerini bize mail ve telefonla bildiren sayısız taraftarın düşündüğü gibi.

Demirören Federasyonu bu ağır yükün altından kalkabilir mi, kalkabilirse nasıl kalkar? Türk futbolunu nasıl bir gelecek bekliyor? Doğrusu pek de iyimser olamıyoruz desek yeridir. Ancak ben yine de başından beri savunduğum görüşte ısrarlıyım: Varsayalım ki her şey örtbas edildi, hiçbir şey yokmuş gibi yola devam kararı alındı. Ya da ne bileyim, göstermelik cezalarla geçiştirilmeye çalışıldı. Bu dikiş tutmaz, tez zamanda patlar. Eller mersine, siz tersine gidemezsiniz. Dünya şikenin futbolun kanseri olduğunu çok önce teşhis etmiş, gereğini düşünmüş ve uygulamışken, siz başka türlü davranamazsınız. Davranmaya kalkarsanız çok daha büyük bir bedel öder, sonunda yine dünyanın gidiş istikametine doğru elâleme yetişmeye çalışırsınız. Bu Tanzimat’tan beri böyle olmuştur, yine böyle olacaktır.

Uzun yıllar Antalya’da turizm sektöründe çalışan bir arkadaşım ara sıra ilginç gözlemlerini aktarır. Bir seferinde de, orada mülk almış ve yerleşmiş Almanların çocuklarının, kurban bayramlarında herkesin kurban kestiğini görünce “Biz neden kesmiyoruz” diye sorduklarını, birkaç yıl sonra o Almanların da kurban kesmeye başladıklarını söylemişti.

Bir insan cep telefonuna antipati duyabilir, ancak modern hayat cep telefonuna göre düzenleniyorsa, o insan da modern hayatın içinde yer almak istiyorsa kullanmak zorundadır. Hem modern hayatın içinde olmak hem de cep telefonu kullanmamak gibi bir garabet söz konusu olamaz. Cep telefonu örneğini diğer bütün teknolojik gelişmelere teşmil edebilirsiniz.

Şike meselesi de bu çerçevede değerlendirilebilir, değerlendirilmelidir. Kimse “Türkiye’de böyle bir şey yoktur, kesinlikle olmamıştır” diyemez. Fakat bugün diyemez. 1980’li yılların başlarında her nasıl olmuşsa TRT’de şikeyle ilgili bir belgesel program yayınlanmış, o zaman aktif futbol hayatına devam eden bütün futbolcular kendilerine yöneltilen “Türkiye’de şike yapılıyor mu” sorusuna “evet, yapılıyor” diye cevap vermemişti. Sadece Bursaspor’dan Sedat-3 “Belki yapılıyordur, belki yapılmıyordur. Ben bilemem” şeklinde, Trabzonspor’da oynayan Hasan Şengün de (Dobi Hasan) “Ben ve oynadığım takımlarda böyle bir şey olmadı. Dolayısıyla bir şey diyemeyeceğim” demişti. Ancak aktif futbol hayatını noktalayalı uzun zaman olmuş ve lakabı “şikeci”ye çıkmış bir kaleci, bu soruya bütün samimiyetiyle “Evet, hem de ciddi ölçülerde yapılıyor” diye ifşaatta bulunmuştu.

O zaman hiçbir şey olmadı tabii. Türkiye’de yer yerinden de oynamadı. Çünkü ülke dünyayla bugünkü kadar entegre olmamıştı, dünyanın öbür ucundaki bir borsa hapşırınca bizim ekonomi nezle olmuyordu. Şimdi kolay değil üç maymunu oynamak. Oynamaya kalkarsanız da maymuna çevirirler eninde sonunda.

29.02.2012, Taraf


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder