15 Mayıs 2012 Salı

Fanatizm değil, kimlik sorunu...


Bu ülkede çok ağır bir kimlik sorunu vardır. Çok ağır ve üstü örtülü bir sorun...

Cumhuriyet kurulduğunda vatan topraklarında yaşayan insan toplulukları yoğun bir çabayla Türkleştirilmeye çalışıldı. Türkleştirilmeye çalışıldı, çünkü toplumda bir Türklük bilinci yoktu. Dünya ulus-devlet dönemine girmişti, Misak-ı Milli hudutları içinde kurulmuş bir devlet vardı ama yaşamakta olan insanlara ulus demek için bin şahit lazımdı. Kendini Türk hissedenler için problem yoktu, devletin Türk kabul ettikleri için de. Fakat herkesin içi o kadar rahat değildi. Ülkede işler bir türlü yolunda gitmiyor, kabahat hemen her seferinde Türk olmayanlara yükleniyor, toplum ikide bir cinnet geçiriyor ve bu Türk olmayanları kırıp geçiriyordu. Asûde zamanlarda bile Türklük konusunda kafası rahat olmayan vatandaşlar üzerlerinde o ağır baskıyı hissediyorlardı.

Bu yüzden kime sorsanız kendisini bir yol bulup Türklükle ilgilendirir. Örneğin Balkan göçmenlerimizin hepsi “Evlad-ı Fatihan”dır. Yani Anadolu’dan oralara gitmiş ve yerleşmiş insanların torunlarıdırlar. Kimilerimiz de yaşadığı bölgeye ya Horasan’dan gelmiştir ya Konya’dan ya da bir başka Türk (?) yurdundan... Ne Balkanlardan gelenler ne de Anadolu’da yaşayanlar asla ve kat’a sonradan Müslüman olmuş yerli halktan değillerdir. Bazı evlerde soy ağaçları görürsünüz, kökleri Orta Asya steplerine kadar değilse bile oralardan beslendiği kabul edilebilecek yerlere kadar uzanan... Gerçek midir, uydurma mıdır bilinmez. Önemli olan insanların kendini ispat mecburiyeti altında hissetmeleridir.

Kolaylıkla tahmin ve takdir olunur ki, bu son derece yorucu ve bunaltıcı bir psikolojidir. Doğal olarak herkes bir an önce kurtulmak ister ondan. İşte tam bu noktada müthiş bir keşif yapılmıştır: Futbol kulübü taraftarlığı. Cumhuriyet kurulduktan sonra geçen yıllarla birlikte futbol merak ve ilgisi yaygınlaşmış, bu süreçte İstanbul’un üç kulübü ön plana çıkmıştı. Etnik kökeniniz, dininiz diyanetiniz, renginiz, bilgi ve beceriniz ne olursa olsun eski zamanlarda yakanıza taktığınız rozetler, modern zamanlarda sırtınıza geçirdiğiniz formalar sayesinde bir anda üst düzey bir eşitlik statüsüne kavuşuyordunuz. Tribünde kimse size nereden gelip nereye gittiğinizi sormuyordu. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız boğucu ortamda taraftarlık tam bir huzur adasıydı. Öyle huzurlu ve ayrıcalıklı bir adaydı ki burası, devletin güvenlik görevlisine bıçak çekme cür’etini kendinizde bulabiliyordunuz kolaylıkla.

Son yazdığımız üzerine biraz kafa yoralım. Bir kişi polise bıçak çekmişse, bunun iki yorumu olabilir. Birincisi, ne yaptığını bilmeyecek kadar gözü dönmüştür, ikincisi de ne yaparsa yapsın affedileceği, mazur görüleceği düşüncesidir. Bunu sağlayan tamamen taraftarın sırtındaki formadır.

Her iki alternatif de ciddi anlamda problemlidir. Ortada mağlup tarafın gözünü döndürecek bir şey (hakem faciası gibi) görünmemektedir. O halde ne olmuştur? Mağlup taraf yenilgiyi sindirememiş, içinde bulunduğu ayrıcalıklı ve olağanüstü konforlu statüyle mağlubiyeti birarada mantığı almamış, mağlup olunca da o statüyü kaybettiği ya da kaybedeceği endişesine kapılmıştır. Yani o kimlik sorunundan kaynaklanan boğucu atmosfere geri döneceğinden korkmuştur.

Son yıllarda memlekette kimlik konusunda nispi de olsa bir rahatlama sözkonusudur. İnsanlar artık etnik ve dînî aidiyetleri yüzünden kendilerini eskisi kadar baskı altında hissetmemektedirler. Bu rahatlama giderek artacak ve normalleşme sürdükçe, futbol fanatizmi sanılan ama aslında çok daha büyük ve farklı bir problem olan kâbus da ortadan kalkacaktır.

Sebep ile sonuç arasında kurduğumuz ilişkinin biraz karmaşık ve derin olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla ilk bakışta anlaşılamayabilir. 20 küsûr yıl önce üniversite öğrencisiyken liglerin kurgulandığını, şampiyonun önceden belirlendiğini iddia etmiş ve deli muamelesi görmüştük. Ancak takip eden yıllarda bazı kulüp yöneticilerinin ağızlarından kaçırdıkları “bu sene şampiyonluğu filan takıma verdiler” ifadeleri hep doğru çıktı. Sonra bir de baktık ki, zamanında bize tepki gösteren arkadaşlar aynı kurgudan bahsediyorlar. Gerçekler ortaya çıksın da kimse bize madalya vermesin, önemli değil.

16.05.2012, Taraf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder