25 Temmuz 2012 Çarşamba

Yabancılar karışmasa, her şey ne güzel (!) olacak…


Pazar günü bizim medyada bir haber çıktı. Habere göre Romanya’da bir gazete Fenerbahçe-Vaslui eşleşmesini konu ettiği bir yazının başlığında şike hadisesine gönderme yapmış. Asıl dikkatimizi çeken bizim medyanın böyle haberler karşısında değişmeyen tepkisi oldu. Bu göndermeyi çirkinleşme olarak yorumlamıştı bizimkiler.

Aklıma hemen Fatma Whitbread adlı eski cirit atıcı geldi. 1983’te İngiltere adına yarışırken ilgimizi çekmiş ve hayat hikayesini hemen öğrenivermiştik. Aslen Kıbrıs Türkü olan Whitbread, bebekken ailesi tarafından terk edilmiş ve 14 yaşında öğretmeni Margareth Whitbread tarafından evlat edinilmiş. Aynı zamanda bir cirit öğretmeni olan analığı kendisini cirite yönlendirmiş. Günler ilerledikçe Fatma’nın küçük yaşta yine bir Türk tarafından tecavüze uğramış olduğu da ortaya çıktı. Şampiyonanın sonlarına doğru Fatma Whitbread “Kendimi Türk saymıyorum!” diye bir ifade kullanınca büyük gazetemiz cevabı yapıştırdı: “Biz de onu!

Kızcağızın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiş ama bizim için onların zerre kadar önemi yoktu. Her hal ve şartta ulusuna (?) aidiyet göstermesi gerekiyordu çünkü.

90’lı yılların ortalarına doğru adını şimdi hatırlamadığım ciddi ve itibarlı bir Alman dergisi, kapak resminde Türk bayrağı ile enjektörü birlikte gösterilmiş, bu da bizim milli onurumuza çok ama çok dokunmuştu. Enjektörün ne anlama geldiğini, 90’lı yıllarda bu ülkede uyuşturucu trafiğinin hangi düzeyde olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım. Herkesin bildiği bu gerçek bizi rahatsız etmiyordu da yabancı basın haberi yapınca feryadı basıyorduk.

Bunlar gibi daha pek çok örnek verilebilir. Ben çok merak ediyorum, bu hastalıklı psikoloji nasıl ve ne zaman düzelecek… Biz kabile miyiz ki içimizdeki problemlerin boyut ve ciddiyeti ne kadar büyük olursa olsun, “dışarıdakiler”in bundan haberdar olması kadar önemli değildir.

3 Temmuz’dan sonraki süreçte birçok defalar yazıp çizdiğimiz bir gerçek var(dı): Süreç Türkiye’de hangi karara bağlanırsa bağlansın, dünya konjonktürüne aykırı bir mecrada ilerleyemezdik. Eski tabirle eller mersine, biz tersine gidemezdik yani. Biz aşamadığımız problemleri yok farzederek kendimize sahte bir gerçeklik üretiyor, o gerçeğin içinde yaşamaya başlıyor, günün birinde realite duvarına toslayınca da o duvarı oraya dikene (!) kızıyorduk. Tıpkı son olayda olduğu gibi. Göreceksiniz, Rumen basınının tavrı sadece başlangıçtır, şike ve şikeci göndermeleri devam edecektir.

Bunlar elbette hoş şeyler değil, keşke Türkiye iç dinamikleriyle zaruri değişiklik ve düzenlemeleri kendisi yapabilse. Ancak olmuyor, Türkiye hep geç kalıyor. Hem uygar dünyanın bir parçası olmak istiyor hem de o dünyanın gerek ve gerçeklerini kabul etmek istemiyor. Sabah erken kalkıp yapması gereken bir iş olduğu ve işin önemini bildiği halde bir türlü uykusundan vazgeçemeyen biri gibi. Hâttâ kendisini kaldırmak isteyenleri tersleyen biri… O ters hareketleri göze alıp uyandırmak gerek onu. Hepimizin iyiliği için.

25.07.2012, Taraf

1 yorum:

  1. Evet maalesef böyle bizde şikeci fener olun ca medya devlet herkes bu hırsızı şikeciyi koruyup kollama sevdasında neden acaba? Bence onlarda hırsız da ondan yoksa bu kadar insanı karşına alıp onların hakkını hiçe saymak olsa olsa şikecilik hırsızlık olur ALLAH sonumuzu hayırlı eylesin

    YanıtlaSil