10 Ekim 2012 Çarşamba

Temiz futbol, uzun ince bir yol…


İstanbul’da 27 haftadır devam eden bir eylem var. Her cumartesi günü Taksim Meydanı’nda bir grup futbolsever toplanıyor, pankart ve dövizlerle bir süre sessizce eylemlerini yaptıktan sonra dağılıyorlar. Cumartesi Anneleri’nden ilham aldıkları açık, zaten bunu kendileri de açıkça söylüyor eylemciler.

Eylemciler ağırlıkla Trabzonsporlu ama onlar hem dertlerinin sadece şike ve kupa olmadığını söylüyorlar hem de Türkiye’de temiz futbol isteyen her takım taraftarını eylemlere bekliyorlar. Eylemlerde kişi sayısından çok sürekliliğe önem veriyorlar ve eylem yaz aylarında verilen Ramazan arası hariç, her cumartesi kesintisiz devam ediyor.

Türkiye toplumu, “eylem” kavramına hâlâ ürkek yaklaşıyor. Bunda hem derin kodların hem  de yakın geçmişin olumsuz izlerinin etkisi var. Derin kodların arasında, özellikle Sünni İslam geleneğinde “ulu'l-emre itaat” kavramı bulunduğu için yönetici sınıfına itiraz, karşı çıkma, hak arama gibi kavramlar bilinçaltlarında soğuk bir şekilde yankılanıyor, insanlara itici geliyor. Halbuki meseleye İslam çerçevesinden baktığımızda, Hz. Ömer’in “yanlış yaparsam beni neyle düzeltirsiniz?” sorusuna karşı “kılıcımızla düzeltiriz” cevabının geldiğini ve kendisinin de bu durum karşısında Allah’a hamd ettiğini görürüz. Nasıl olmuştur da bu ulu'l-emre itaat kavramı toplumun reflekslerine bu kadar fazla yön verir hale gelmiştir, incelenmesi gereken bir meseledir.

Temiz futbol istiyoruz” eyleminin bir amacı da toplumdaki bu öğrenilmiş çaresizlik duygusunu kırmaya çalışmaktır. Uzun ince bir yoldur, kitleselleşmekten ziyade sürekliliği öncelemiştir. Nitekim ağır ağır da olsa İstanbul’daki eyleme katılanlar artmaya, eylem Bursa, Kocaeli ve Trabzon’da da gerçekleştirilmeye başlamıştır.

Trabzon demişken, aynı konuya paralel bir başka konuyu da değinmemiz icap ediyor. Orada eylemi ilk kez gerçekleştiren arkadaşlar, halkın son derece duyarsız kaldığını, eylem esnasında gelip geçenlerin dönüp bakma bile bakmadıklarını söylüyorlar. Arkadaşlar herhalde orada daha fazla katılım olacağını, hiç değilse duyarlılığın bu kadar düşük seviyede kalmayacağını varsaymışlardı.

Oysa uzun zamandır Trabzon’daki Trabzonspor taraftarının kulüple ilgili her konuda genel bir duyarsızlık içinde olduğu konuşuluyor, yazılıp çiziliyor. Daha birkaç gün önce görüştüğüm İstanbul’da yaşayan ve kulübe destek amacıyla çok sayıda kombine bilet alıp Trabzon’da bırakan bir dostumuz, ara sıra Trabzon’a maça gittiğinde yakınlarını sadece maç için geldiğine inandırmakta zorluk çektiğini söyledi.

Öyle anlaşılıyor ki şehir 96 sonrası olduğu gibi şike sürecinde de içine kapanmış. İstanbul’daki dostlar, Trabzon’da yaşayanların Trabzonspor’u kanıksamışlıklarının giderilmesi için takımın geçici bir süre şehirden uzaklaştırılması gerektiğini ileri sürüyorlar ama ben bu psikolojiye sahip bir kitlenin, “alın takımınızı gidin, hepten sizin olsun” demeyeceğinden emin değilim.

Travmayı tedavi etmek dışarıdakilere düşüyor. Temiz futbola giden uzun ince yolun üzerinde bu ve benzeri görevler de var.

10.10.2012 Taraf 

1 yorum:

  1. Adem Alp YILDIZ10 Ekim 2012 03:52

    96 yılından beri şehir futbola küsmek için neden arıyordu. Adamların gazetecileri eski yöneticileri yarım ağızla da olsa 96 yılında şike yaptıklarını söylüyor şehrin ileri gelenleri sesini çıkarmıyor. Kimse taraftarın üstüne suçu atmasın. Aslı suçlu olanlar Trabzon'un köklü aileleri malum konstantin takımlarının yönetimlerinde olan ya da onların şakşakçılıklarını yaparak iş yürütenler. Ne zaman o insanlar şehirlerinin takımlarını desteklemeye başlarlar o zaman bu taraftarın gerçekte ne olduğunu görürler. Düşün yakamızdan, yemiyoruz artık..

    YanıtlaSil