Trabzonspor eski başarılarından gitgide uzaklaştıkça camia
kafa yormaya ihtiyaç hissetti ve düşünmeye başladı. İlk aklına gelen şey de
tabii ki “birlik ve beraberlik” kavramı oldu. İnanılan oydu ki Trabzon(spor)lular
tek bilek, tek yumruk, tek ses, tek yürek olursa önlerinde kimse duramaz, eski
parlak günler koşa koşa geri gelirdi. Fakat garipti, birlik ve beraberliği
sağlamak bir yana kimse kimsenin aklını beğenmiyor, her kafadan bir ses
çıkıyor, bir curcunadır gidiyordu. Takım saha içinde ya da masa başında açık
bir haksızlığa uğradığında camia daha beter karışıyor, nasıl bir tepki vereceği
konusunda bir türlü karar veremiyor ve her seferinde de sanki böyle bir şey ilk
kez başına geliyormuş gibi afallıyordu.
Hâlbuki bu yeni bir şey değildi ve Trabzonspor en başarılı
olduğu zamanlarda bile hâkim düzen tarafından sık sık itilip kakılıyordu. Fakat
o zamanlar takım bütün zorlukların üstesinden gelebildiği için problem
görünmüyordu ve saha dışında tepki vermek gerekmiyordu. Hakem nizami bir golü
iptal ettiğinde takım nasıl olsa bir tane daha atıveriyordu.
Trabzon(spor)luların farkına varamadıkları en önemli gerçek,
kendilerini ülkenin hâkim çoğunluğunun bir parçası sandıkları halde o hâkim
çoğunluk tarafından basbayağı azınlık muamelesi gördükleriydi. Ülkede üç
büyüklere endeksli bir sosyo-ekonomik düzen kurulmuştu, Trabzonspor da bu
düzeni bozuyordu. Hem pastaya ortak olması istenmiyor hem de “ülkenin
çimentosu, temel direği, inatçı, azimli, vatansever” vs. diye sırtı
sıvazlanıyordu. Azınlık olmak zaten kendiliğinden getirdiği bir sürü olumsuz
çağrışımın da etkisiyle kabul edilebilecek bir şey de değildi tabii
Trabzon(spor)lular için. Bu yanılsama camiaya çok şey kaybettirmiş, çok
pahalıya mal olmuştur.
Bu yanılsamayla bağlantılı olan bir başka olumsuz algı da
mükemmeliyet psikolojisidir. Bu algıya göre Trabzonspor kutsal bir varlıktır,
onu tercih etmek çok zor ama kutlu bir tercihtir, taraftar bu tercihi yaptığına
göre kendisi de ayrıcalıklı bir insandır, öyleyse her düşündüğü ve her
savunduğu mükemmeldir. Bu mükemmellik tanımına az da olsa uymayan herkes
Trabzonsporluluk dairesinden çıkarılabilir, belki çıkarılması da hayırlı
olacaktır. Tespit etmeye çalıştığımız bu ikinci yanılsama, Trabzonsporluların neden
bir araya gelemiyor oluşunun cevabını en açık haliyle bize vermektedir.
Trabzonspor’un, kendi yapısal ve kronik problemlerine köklü
ve nihai çözümler üretebilmesi için kesinlikle bir azınlık psikolojisi
oluşturması ve bütün planlarını ona göre düzenlemesi şarttır. Azınlık tanımının
bütün ülke insanı gibi Trabzonluların da zihninde pek hoş çağrışımlar yapmadığı
bir gerçektir. Fakat farklı bir örnek vermek gerekirse ülkeyi yöneten kesime de
mutlu azınlık dendiği gözden kaçırılmamalıdır ve azınlık tanımının mutlaka
olumsuz anlamda algılanması gerekmez.
Eğer bu psikolojik zemin temin edilebilirse Trabzonsporlular
bir araya gelip takımlarına maksimum faydayı sağlayabilirler. Yoksa diğer
rakiplerinden hem sayı hem de toplam güç itibariyle geride bulunurken, kaşının
üstünde gözü olduğu için birbirinin yüzüne bakmayan kişi ve grupların tek
başlarına Trabzonspor’u sahil-i selamete çıkarmaları mümkün gözükmemektedir.
27.03.2013 Taraf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder