27 Mart 2013 Çarşamba

Kendini çoğunluk sanan azınlığın hazin hikâyesi




Trabzonspor eski başarılarından gitgide uzaklaştıkça camia kafa yormaya ihtiyaç hissetti ve düşünmeye başladı. İlk aklına gelen şey de tabii ki “birlik ve beraberlik” kavramı oldu. İnanılan oydu ki Trabzon(spor)lular tek bilek, tek yumruk, tek ses, tek yürek olursa önlerinde kimse duramaz, eski parlak günler koşa koşa geri gelirdi. Fakat garipti, birlik ve beraberliği sağlamak bir yana kimse kimsenin aklını beğenmiyor, her kafadan bir ses çıkıyor, bir curcunadır gidiyordu. Takım saha içinde ya da masa başında açık bir haksızlığa uğradığında camia daha beter karışıyor, nasıl bir tepki vereceği konusunda bir türlü karar veremiyor ve her seferinde de sanki böyle bir şey ilk kez başına geliyormuş gibi afallıyordu.

Hâlbuki bu yeni bir şey değildi ve Trabzonspor en başarılı olduğu zamanlarda bile hâkim düzen tarafından sık sık itilip kakılıyordu. Fakat o zamanlar takım bütün zorlukların üstesinden gelebildiği için problem görünmüyordu ve saha dışında tepki vermek gerekmiyordu. Hakem nizami bir golü iptal ettiğinde takım nasıl olsa bir tane daha atıveriyordu.

Trabzon(spor)luların farkına varamadıkları en önemli gerçek, kendilerini ülkenin hâkim çoğunluğunun bir parçası sandıkları halde o hâkim çoğunluk tarafından basbayağı azınlık muamelesi gördükleriydi. Ülkede üç büyüklere endeksli bir sosyo-ekonomik düzen kurulmuştu, Trabzonspor da bu düzeni bozuyordu. Hem pastaya ortak olması istenmiyor hem de “ülkenin çimentosu, temel direği, inatçı, azimli, vatansever” vs. diye sırtı sıvazlanıyordu. Azınlık olmak zaten kendiliğinden getirdiği bir sürü olumsuz çağrışımın da etkisiyle kabul edilebilecek bir şey de değildi tabii Trabzon(spor)lular için. Bu yanılsama camiaya çok şey kaybettirmiş, çok pahalıya mal olmuştur.

Bu yanılsamayla bağlantılı olan bir başka olumsuz algı da mükemmeliyet psikolojisidir. Bu algıya göre Trabzonspor kutsal bir varlıktır, onu tercih etmek çok zor ama kutlu bir tercihtir, taraftar bu tercihi yaptığına göre kendisi de ayrıcalıklı bir insandır, öyleyse her düşündüğü ve her savunduğu mükemmeldir. Bu mükemmellik tanımına az da olsa uymayan herkes Trabzonsporluluk dairesinden çıkarılabilir, belki çıkarılması da hayırlı olacaktır. Tespit etmeye çalıştığımız bu ikinci yanılsama, Trabzonsporluların neden bir araya gelemiyor oluşunun cevabını en açık haliyle bize vermektedir. 

Trabzonspor’un, kendi yapısal ve kronik problemlerine köklü ve nihai çözümler üretebilmesi için kesinlikle bir azınlık psikolojisi oluşturması ve bütün planlarını ona göre düzenlemesi şarttır. Azınlık tanımının bütün ülke insanı gibi Trabzonluların da zihninde pek hoş çağrışımlar yapmadığı bir gerçektir. Fakat farklı bir örnek vermek gerekirse ülkeyi yöneten kesime de mutlu azınlık dendiği gözden kaçırılmamalıdır ve azınlık tanımının mutlaka olumsuz anlamda algılanması gerekmez.

Eğer bu psikolojik zemin temin edilebilirse Trabzonsporlular bir araya gelip takımlarına maksimum faydayı sağlayabilirler. Yoksa diğer rakiplerinden hem sayı hem de toplam güç itibariyle geride bulunurken, kaşının üstünde gözü olduğu için birbirinin yüzüne bakmayan kişi ve grupların tek başlarına Trabzonspor’u sahil-i selamete çıkarmaları mümkün gözükmemektedir. 

27.03.2013 Taraf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder