20 Mart 2013 Çarşamba

Trabzonspor’da taraftarlık bilinci nasıl gelişti?

Trabzonspor taraftarlığının oluşum süreci hayli talihsiz bir süreçtir. Takımın -o zamanki adıyla- 1. Lig’e çıktığının ertesi sezonunda şampiyon olması kimsenin beklemediği bir durumdu ve bütün Türkiye gibi Trabzonlu futbolseverler de bu duruma hazırlıksız yakalanmışlardı. Yıllardır 1. Lig’de oynayan bazı Anadolu takımları zirveyi zorlamış ama başaramamışlar, ilk kez çıkan Trabzonspor ise ikinci sezonda şampiyon oluvermişti.

O dönem futbolla ilgilenen Trabzonlular doğal olarak İstanbul’dan bir takımın taraftarıydılar. Kendi şehirlerinin takımı şampiyon olunca da tabir caizse asıllarına dönmüşlerdi. Başka bir takım tutmadan Trabzonsporlu olan nesilse henüz çocuk yaştaydı. Takip eden birkaç yıl ezici başarılarla geçince bu durum camiada büyük bir yanılsamaya yol açtı. Takımın başarısı için taraftarın hiçbir şey yapmasına gerek yoktu. Trabzonspor ligde fırtına gibi esiyor, gerek kendi sahasında gerekse deplasmanda önüne geleni yeniyor ve kolaylıkla şampiyonluğa ulaşıyordu. Taraftara da sadece alkışlamak kalıyordu.

Kısa zamanda Trabzonsporlularda şöyle bir algı oluştu: Trabzon bir futbol şehridir,  eşi benzeri bulunmaz bir futbolcu madenidir, olağanüstü yeteneklere sahip çocukların memleketidir, kahveden gençleri toplayıp Trabzonspor formasıyla sahaya çıkarsanız takım yine şampiyon olur.

Bugün komik gelen bu mantık dizgisi, Trabzonspor’un o dönem önemli yıldızlarını elinden çıkarıp adı sanı bilinmeyen gençlerle yine şampiyon olması yüzünden hiç de akıl dışı gelmiyordu. Hâttâ Trabzonsporlular dışında kamuoyunun önemli bir kesimi de buna inanmaya başlamıştı.

Eh, taraftarın da keyfi yerindeydi. Sırf Trabzonlu/Trabzonsporlu olmak başlı başına bir gurur vesilesiydi. Takımları hiçbir Anadolu takımının başaramadığını başarmış, üstelik İstanbul hegemonyasına da sanki ilelebet son vermiş gibiydi. Üstelik bunun için de hiçbir çaba sarf etmeleri gerekmemişti. Bu böyle sürüp gideceğine göre etmesi de gerekmeyecekti.

Trabzonsporlu başarıyı kucağında bulunca korumak ve geliştirmek için ne yapması gerektiğini de bilemedi. Zaten öyle bir ihtiyaç da yoktu, dediğimiz gibi. İşte Trabzonspor taraftarlık anlayışı bu olağandışı şartlarda gelişerek yerleşip, takım da ilerleyen yıllarda başarılı günlerini arar hale gelince taraftar ne yapacağını şaşırdı. Başarı gökten zembille inmişti daha önce. İnmediği zaman nasıl elde edeceğine dair hiçbir fikri yoktu. Takım başarıya derece derece yükselseydi; söz gelişi bir sene üçüncü olsa ve sonraki sene şampiyonluğu kıl payı kaçırsa, o zaman taraftar şapkayı önüne koyup düşünebilir, başarı için nasıl ve ne şekilde destek verebileceğinin yollarını araştırabilirdi. Hiç değilse böyle bir desteğin ihtiyaç olduğunu idrak edebilirdi. Yaşı müsait olanlar, Trabzonspor taraftarının o yıllarda tribün aksiyon ve ritüeli olarak ortaya hiçbir şey koy(a)madığını da hatırlayacaklardır.

Trabzon Rüyası’nın bittiğini kavramak 1984’ten çok sonraları gerçekleşti ve taraftar ondan da bir süre sonra artık bir şeyler yapmak gerektiğini idrak etti. Fakat bu o kadar da kolay değildi. Trabzon ve Trabzonlunun sosyo-psikolojik yapısı buna en büyük engeldi. Bu yapıyı ve türevlerini analiz etmeye çalışacağız, ancak yerimiz yetmez. Kısmetse gelecek yazıda devam ederiz.

20.03.2013 Taraf

1 yorum:

  1. yazıda katılmadıgım bolumler var. mesela dıger anadolu takımları her yıl adım adım basarıya yaklastıkları oluyor ve taraftarları sapkayı defalarca onlerıne alıp dusundugu oluyor. artık sapıyonuda kume dusenıde futbol federesyonu belırlıyor. cunku buyuk paraların dondugu bu çukurda pabucun cok pahalı oldugunu ulkemızde cok rahat gorebılırız. hakemlere bu kadar yuklenılmesının en buyuk sebebıde bu. futbol artık sahada oynanmıyor

    YanıtlaSil